-
1 hak
hak1 <- kkı> Recht n; Gerechtigkeit f; Teil m, Anteil m; fig Lohn m, Belohnung f; Arbeit f, Mühe f, Einsatz m z.B. einer Mutter; richtig; recht;hak eşitliği Gleichberechtigung f;-e hak kazanmak das Recht erwerben (auf A); Recht bekommen; sich als richtig erweisen;-e hak vermek jemandem Recht geben;b-nin hakkını yemek jemanden übervorteilen; jemandem gegenüber ungerecht sein;hak yemez gerecht, anständig;-e hakkı geçmek jemandem Mühe machen;… hakkı için im Namen (G);Allah hakkı için im Namen Gottes;namusum hakkı için mein Ehrenwort!;hakkı ödenmez unbezahlbar;hakkı olmak Recht haben; das Recht haben (-e auf A); etwas zu bekommen haben;hakkı var er hat Recht; er hat ein Recht dazu;-in hakkından gelmek meistern (A); mit jemandem abrechnen, sich (D) jemanden vornehmen;hakkını aramak sein Recht verlangen;-in hakkını vermek ordentlich machen (A); jemanden gerecht behandeln;-in hakkını yemek jemanden benachteiligen;emek hakkı Vergütung f;emeklilik hakkı Recht n auf Ruhegeld;oturma hakkı Aufenthaltsberechtigung f; Wohnrecht n;tatil hakkı Recht n auf Urlaub;insan hakları Menschenrechte n/pl;yurttaş hakları (die) bürgerliche(n) Rechte n/pl;medenî haklardan istifade ehliyeti JUR Rechtsfähigkeit f;ne hakla? mit welchem Recht?hak2 <- kki> Gravur f; Gravierkunst f; Ziselieren n -
2 üst
1.1) ве́рхняя часть, верх (чего-л.)üste — наве́рх, вверх
üstte — наверху́
üstten — а) све́рху; б) пове́рхностно, неглубоко́
evin üstü — верх / ве́рхняя часть до́ма
2) пове́рхностьmasanın üstü toz içinde — на столе́ пыль
toprağın / yerin üstü — пове́рхность земли́
3) оде́ждаüstünü değiştirmek — поменя́ть оде́жду, переоде́ться
üstü pek kirli — он о́чень гря́зный, он в о́чень гря́зной оде́жде
4) разг. ста́рший по слу́жбе, нача́льникüstler — нача́льство, верхи́
5) изли́шек, оста́ток; сда́чаüstü kalsın — сда́чи не на́до
2.yüz liranın üstünü verebilir misiniz? — вы мо́жете дать сда́чу со ста лир?
1) ве́рхнийpınarın üst yanında — в верхо́вьях родника́, у исто́ков родника́
2) ста́рший (по званию, должности, служебному положению)üst komutanlar — воен. ста́рший нача́льствующий соста́в, ста́рший комсоста́в
3.üst makam — вы́сшая власть, вы́сшее нача́льство
в функции служ. имениAhmet artık kırk üstünde olmalı — Ахме́ду, должно́ быть, бо́лее сорока́ [лет]
üstümde para yok — при мне нет де́нег, у меня́ с собо́й де́нег нет
çay üstüne çay içmek — пить чай ча́шку за ча́шкой
tel üstüne tel çekmek — посыла́ть одну́ телегра́мму за друго́й; по по́воду чего, о чём
bu şey üstüne bilgi vermek — дава́ть све́дения / информа́цию о чём
üstü — (в сочетании со словами, обозначающими время) под, к, о́коло
akşam üstü — под ве́чер, к ве́черу
bayram üstü — под пра́здники
yemek üstü — к обе́ду
- üstünden••- üstüne almaküstündeki üstünde, başındaki başında — погов. в чем мать родила́, без оде́жды
- üstünden atmak
- üstüne atmak
- üst başı
- köyün üst başındaki pınar yerine çıktılar
- üstüne basmak
- üstü başı dökülmek
- üstüne başına etmek
- üstüne bir bardak soğuk su içmek
- üstüne bir iki güneş doğmak
- üstüne çekmek
- üstüne çevirmek
- üst çıkmak
- üst gelmek
- üste çıkmak
- üstünde dökülmek
- üstünde durmak
- üstüne düşmek
- üstüne evlenmek
- üstüne fenalık gelmek
- üstüne geçirmek
- üstünden geçmek
- üstüne gelmek
- üstüne gitmek
- üstünü görmek
- üstüne gül koklamamak
- üstüne güneş doğmamak
- üstünde hakkı olmak
- üstünde kalmak
- üstüne kalmak
- üstüne kapanmak
- üstüne koymak
- üstüne kuş kondurmamak
- üstüne olmuyor
- üstüne oturmak
- üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi
- üstüne perde çekmek
- üst perdeden konuşmak
- üstüne sevmek
- üstüne titremek
- üstüne toz kondurmamak
- üstüne tuz biber ekmek
- üstüne üstüne gitmek
- üstüne varmak
- üstüne yaptırmak
- üstüne yatmak
- üstüne yıkmak / yıkılmak
- üstüne yok
- üstüne yormak
- üstüne yüklenmek
- üstüne yürümek
- üstüne / üstünüze afiyet!
- üstüne / üstünüze iyilik sağlık!
- üstüne / üstünüze sağlık ve şıfalar! -
3 laf
laf [lãf]I s\laf aramızda kalsın, ... das bleibt unter uns,..., unter uns gesagt,...\lafa dalmak ( fam) sich verplaudernbir çift \laf etmek ein paar Worte sagenbu ne biçim \laf? was ist das für ein Ausdruck?büyük \laf etmek große Töne spucken\lafı geçmek ( sözü dinlenmek) das Sagen haben; ( bahsedilmek) erwähnt werden\laftan anlamayanın hakkı kötektir ( prov) wer nicht hören will, muss fühlen\laf atmak ( konuşmak) reden; ( sözle sarkıntılık etmek) anmachen (-e)\laf yapmak ( fam) ( dedikodu yapmak) tratschen, klatschen\lafa karışmak dazwischenredenuzun \lafın kısası der langen Rede kurzer Sinn\lafı değiştirmek das Thema wechselnII interj\laf! quatsch!, dummes Geschwätz! -
4 hak
",-kkı 1. justice, right dealing. 2. one´s rightful due, one´s right, share. 3. fairness, adherence to the principles of justice. 4. true. 5. the effort that one has put into something. 6. pay. 7. allowance, margin (for trimming or hemming). -ını almak to get one´s due; to take one´s share. -ını aramak to insist on one´s rights. - deyince akan sular durur. proverb When the truth has been spoken and the just way shown, there is nothing more anyone can say. - etmek /ı/ 1. to deserve, merit. 2. to get (what is one´s right). -ı geçmek /a/ 1. to have one´s rightful share passed to (another). 2. to have contributed of oneself to, to have given time and effort to (someone, a job). -ından gelmek /ın/ 1. to succeed in carrying out (something difficult). 2. to pay (someone) back, get even with. 3. to defeat. -ını helal etmek to renounce one´s rights in something; to give up something willingly. -ı için (formula of adjuration) for the sake of: Tanrı hakkı için for God´s sake. - kazanmak /a/ to deserve, earn, have a right to. -ı olmak 1. /da/ to have a right to (something, a share). 2. to be justified (in one´s remarks or point of view). -ı ödenmez. Nothing can repay him. - sahibi holder of a right. -ı var. He is right. - vermek /a/ to acknowledge (someone) to be right. -ını vermek /ın/ 1. to give (someone) his due. 2. to fulfill all the requirements of, do what is called for, do (it) up right. - yemek to be unjust. -ını yemek /ın/ to wrong, do wrong to. - yerini bulur. proverb Justice will prevail. - yerde kalmaz. proverb Justice wins in the end. - yolu the way of right, justice." -
5 kılıç
"1. sword; saber. 2. swordfish. 3. colter (of a plow). -ını arşa asmak to deserve to be praised for a great victory. - artığı hist. those of the conquered whose lives were spared. - askısı baldric. - çekmek to draw one´s sword. - darbesi sword blow. -tan geçirmek /ı/ to put (people) to the sword. -tan geçmek to be put to the sword. - hakkı olarak by right of conquest. - kabzası sword hilt. - kalkan oyunu a Turkish folk dance performed with a shield and a sword. - kını scabbard. -ı kınına koymak to cease fighting. - kuşanmak to gird oneself with a sword. - oynatmak /da/ to rule over (a place). - vurmak to wield a sword." -
6 makas
"1. scissors; shears. 2. rail. switch. 3. auto. spring (forming part of a vehicle´s suspension). 4. zool. chela; pincer, pincher; claw. 5. prop, shore (placed at an angle). 6. slang (a) pinch on one´s cheek. 7. slang Shut your trap!/Shut up! (said to someone talking). - almak/geçmek /dan/ slang to pinch (someone´s cheek). - ateşi mil. crossfire. - dili rail. switch rail, point rail. - hakkı remnants of cloth (left after a garment has been cut out). -ı kapa! slang Shut your trap! (said to someone talking). - kolu rail. switch lever. - payı 1. tailor. seam allowance. 2. margin, spare amount, a little extra. - vurmak /a/ to cut, put the scissors to (cloth). - yeri rail. crossover."
См. также в других словарях:
hakkı geçmek — 1) birinin payından başkası almış olmak 2) birinde veya bir şeyde emeği olmak Hemen hanım teyzemin elini öpmeye gideyim dedim... Az hakkı mı geçmiştir bana? H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
yere geçmek — çok utanmak Hakkı Celis utancından yere geçiyordu. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
hak — 1. is., kki, esk., Ar. ḥakk 1) Maden, ağaç, taş üzerine elle yazı veya şekil oyma Mühür hakki. 2) Kâğıttaki yazıyı kazıma Resmî kâğıtlarda hak ve silinti yasaktır. Birleşik Sözler hakketmek 2. is., kkı, Ar. ḥaḳḳ 1) Adalet Haktan ayrılmamalı. 2)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Mehmet Akif Ersoy — Nom de naissance Mehmet Ragif Naissance 20 décembre 1873 İstanbul, Empire ottoman Décès 27 décembre 1936 (à 63 ans) İstanbul, Turquie Nationalité … Wikipédia en Français
çalımlamak — i, sp. 1) Bir oyuncu topu elinden veya ayağından kaçırmadan karşısındaki oyuncuları kıvrak hareketlerle geçmek 2) Kandırmak 3) mec. Bir fırsattan yararlanarak bir başkasının hakkı olan bir şeyi ele geçirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ekmek — 1. i, er 1) Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek 2) Toprağı ekip biçmek için kullanmak Ancak senede otuz dönüm ekebiliyor. M. Ş. Esendal 3) e Serpmek Yemeğe biber ekmek. 4) mec. Bir şeyin başlamasına yol açacak sebepleri… … Çağatay Osmanlı Sözlük
isim — is., smi, Ar. ism 1) Ad 2) Kişi, insan Biz eskidikçe yaşlarımız yirmiden yirmi bire, yirmi birden yirmi ikiye bastıkça yeni yüzler, yeni isimler katılıyor aramıza. Y. Z. Ortaç 3) dbl. Ad Birleşik Sözler isim babası isim cümlesi isim çekimi isim… … Çağatay Osmanlı Sözlük
vazgeçmek — den, Far. vāz + T. geçmek 1) Kendi hakkı saydığı bir şeyi artık istemez olmak 2) Eskiden beri yapmakta olduğu bir şeyi artık yapmaz olmak İçki alışkanlığından vazgeçtim. 3) Niyetten veya karardan dönmek, caymak … Çağatay Osmanlı Sözlük
imdadına erişmek — yardım etmek üzere harekete geçmek Hakkı Bey karısının imdadına erişti. Selma Hanım ın müşkül bir vaziyette kaldığını hissederek söze karıştı. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük